Orijinal Adı : ---
Yayınevi : Karakarga Yayınları
Çeviri : ---
Basım Yılı : 2017
Sayfa : 120
Puan : 3/5
''Dünyaca ünlü sinema ustası ve yazar Elia Kazan, kendini bir Amerikalı ya da Yunan gibi değil, bir Anadolulu gibi hissederdi. Pek çok oyuncuyu da birlikte çalışmaya "Anadolu gülüşü" dediği yetenekle ikna ederdi.Bu yetenek onu, hayatı boyunca taşıyacağı "işbirlikçi" etiketinden kurtaramadı. McCarthy dönemindeki hataları, onu ömür boyu kovaladı. Üçüncü Oscar’ını bile üzüntüyle kaldıran Kazan, belki biraz avunmak ve arınmak için annesinin dizlerine koşan bir çocuk gibi, memleketi Kayseri'nin yollarına düştü. Kaderini bilen ama ölmeden önce ona karşı mücadele eden bir Yunan trajedi kahramanı gibi.
Kadim Anadolu, bambaşka ilkelere sahip, farklı deneyimler yaşamış iki insanı, Zülfü Livaneli ve Elia Kazan'ı belki de tek ortak yolculuklarına çıkarmayı başardı.''
Aslında bu kitap için söyleyecek pek fazla bir sözüm yok çünkü sevemedim . Belki ''Elia Kazan''ı tanımadığımdan belki de anı türünde okumaya alışık olmadığımdan..
Hatta o kadar sevemedim ki hem bu kitap hem bu yorum elimde süründü de süründü . Şubat ayı başında bitirmiş olsam da ancak şuan yazabiliyorum yorumunu , tabi bunu okulun başlamış olmasının da etkisi var .
''Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür."
Hatta o kadar sevemedim ki hem bu kitap hem bu yorum elimde süründü de süründü . Şubat ayı başında bitirmiş olsam da ancak şuan yazabiliyorum yorumunu , tabi bunu okulun başlamış olmasının da etkisi var .
''Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür."
Livaneli ilk sayfalarda Amerika'yı Elia Kazan'ın gözünden anlatıyor . Bu sayfalar (sanırım 10-15 sayfa civarında) sürekli olarak betimleme ile dolu. Yazarın dilinin akıcı olmasına rağmen bu kadar betimleme biraz sıktı beni . Daha sonrasında Elia Kazan ile nasıl tanıştığını ve onunla ilgili anılarını anlatıyor Livaneli,ki burada birçok isim bana çok yabancı.Beni rahatsız eden ikinci nokta ise bir Livaneli'nin sürekli olarak bir anısından başka bir anısına atlıyor olması .
''Sadece erkeklerin rol aldığı, kadınların eve kapatıldığı ya da örtüler altında gizlendiği bir toplumda uygarlık kurulamıyordu.''
Kitabın sonlarına doğru Elia Kazan'ın memleketi olan Kayseri'ye yolculuğuna tanık oluyoruz . Burada Kayseri'nin tarihi geçmişinden ve Osmanlı'dan bahsedilirken çok şey öğrendim . Bu kısımlar kitabın en güzel , en akıcı ve herkesin bir şeyler öğrenebileceği türdendi .
Yine de kitabı bitirdiğimde 'Sonunda bitti' demekten kendimi alıkoyamadım.
Yine de kitabı bitirdiğimde 'Sonunda bitti' demekten kendimi alıkoyamadım.
Sizler bu kitabı okudunuz mu ? Okuduysanız neler düşünüyorsanız veya okumayı düşünür müsünüz ? Aşağıya yazmayı unutmayın..
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere :)
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere :)